Değerli Asya Rehberi takipçileri; sizlere bu yazımda bu yılın temmuz ayında yapmış olduğum on sekiz günlük Tayland (Bangkok ve Pattaya) ve Kamboçya seyahatimde yaşamış olduğum maceralarımı anlatmak istiyorum. Buna ek olarak geçen haftada Pattaya’daydım ben, bu sefer sekiz günlük mini bir seyahat oldu, onu da inşallah bir sonraki yazımda anlatacağım 🙂
Öncelikle kendimden biraz bahsedeyim. Ben otuz sekiz yaşındayım. Mesleğim avukatlık ve şimdiye kadar hiç evlenmedim, müzmin bekarım yani 🙂 Gezmeyi, eğlenmeyi seven, hayatın her anından keyif almaya çalışan bir insanım. Daha önce birçok Avrupa ülkesine, Güney Afrika’ya ve Çin’e gitmiştim, Tayland uzun bir süredir aklımdaydı ama bir türlü kısmet olmamıştı.
Biletimi Qatar Airways’den aktarmalı olarak aldım, 1550 TL tuttu, otelleri de booking’den ayarladım. Tayland – Kamboçya biletini de Air Asia’dan gidiş-dönüş 300 TL’ye aldım. İlk başta yalnız gitme konusunda biraz tereddüt yaşamıştım, ancak yazılarını okuduğum herkes Tayland’ın son derece güvenli ve sorunsuz bir ülke olduğunu söylüyordu, bende yalnız gitmeye karar verdim.
Seyahat tarihi yaklaştıkça heyecanım da artıyordu, her gün youtube’da Bangkok ve Pattaya’daki ortamları gösteren videoları izliyordum. İlk durağım Bangkok olacaktı. Bende gitmeden oradan bir kız ayarlamaya karar verdim, hem takılırız hem de gündüzleri bana şehri gezdirir diye düşünmüştüm. Tinder’dan epey bir Taylı kızla yazıştıktan sonra, Ninil adında, otuzlu yaşlarında, bir mağazada tezgahtar olarak çalışan, çok hoş bir bayanda karar kıldım. Üç hafta mesajlaştık, bir kere de görüntülü konuşma yaptık, ben hovardalık yapma niyetindeyken iş ufaktan sevgili moduna kaymaya başlamıştı bile.
Yolculuğun İstanbul – Doha kısmı sorunsuz geçti ancak Doha – Bangkok uçuşunda türbülans nedeniyle uçak epey uzun bir süre sallandı, aslında korkacak bir şey yoktu, diğer yolcular gayet sakindi ancak ben bu türbülans olayına bir türlü alışamamıştım. İçimden “ulan zaten hayırlı bir iş için gitmiyoruz, niyazi olmayalım sonra” diyordum. Neyse ki sonradan her şey düzeldi de sağ salim Bangkok’a indik.
Ninil beni karşılamak için havaalanına gelmişti, fotoğraflardakinden daha güzeldi 🙂 Benim otele geçecektik, ben taksi tutayım dedim ama gerek yok metroyla gideriz dedi. İki trenle, yaklaşık bir saatlik bir sürede oteli ayarladığım Sukhumvit bölgesine geldik. Bu arada yaşadığım enteresan bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim; bir üst geçitten aşağı inmemiz gerekiyordu, ancak yürüyen merdiven yoktu, ben tam bavulumu elime alıp indirmeye hazırlanırken, Ninil yüklendi bavulu başladı indirmeye, zor aldım elinden. İçimden bu Taylı kızlar ne iyiymiş dedim, bizim kızlar olsa elini bile sürmezdi valla.
Neyse otele geldik, otelim Nana İstasyonuna ve Terminal 21 AVM’ye yakın bir yerdeydi. Bu bölge Nana Plaza ve Soi Kowboy gibi Bangkok’un en ünlü iki eğlence bölgesine yürüme mesafesinde, o yüzden oteli buradan tutmuştum. Ancak Bangkok’ta taksimetreyi açtırmak şartıyla, taksi fiyatları çok çok ucuz, o yüzden çokta kasmanıza gerek yok, çevre bölgelerden de otel tutabilirsiniz, çok uzaklaşmayın ama yine de. Bu arada geldiğimden beri, acaba otelde ne olacak diye merak ediyordum. Kaydımızı yaptırıp odaya çıktık. Ninil bana sanırım duş alacaksın dedi, bende evet dedim ve duşa girip çıktım, baktım yatağa girmişti, bende yanına girdim, ondan sonrasını hatırlamıyorum 🙂 Hani liderler yabancı bir ülkeye gittiğinde ilk önce havaalanında karşılama yapılır sonra sarayda asıl resmi tören yapılır ya benimki de o hesap, ilk karşılamayı havaalanında, resmi töreni de otelde yaptı Ninil. İçimden ne güzel ülkeymiş burası dakka bir gol bir, iyi ki gelmişim dedim. İki saat kadar odada kaldık, akşam olmuştu, dışarı çıktık, önce Terminal 21’deki KFC’de yemek yedik, ardından da bir kahve dükkanına girdik. İkili koltuklardan birine yan yana oturduk, sarmaş dolaş yanak yanağa kahve içip pasta yedik. Ben Nana Plaza, go go’lar falan derken, adeta bir romantik komedi filminin içinde buldum kendimi.. Ancak her şey çok güzeldi, çok mutluydum, önemli olan da buydu zaten.
Ninil ertesi gün işe gidecekti o yüzden benimle otele geri dönmedi ve evine gitti. Giderken de “yorgunsun, hemen oteline gidip yat” diye tembihledi. Yani dolaylı yoldan efendice oteline git, malum yerlere takılma diye mesaj verdi bana. Gerçekten de yorgundum, uçakta hiç uyuyamamıştım, ama yine de dayanamadım ve Nana Plaza’ya gittim. Daha önce Avrupa’nın birçok şehrinde striptiz kulüplerine, sauna ve fkk kulüplere gitmiştim ama oralarda gördüklerim buradakinin onda biri bile etmezdi. Üç katlı, U biçiminde, ortasında bir avlu bulunan, enlemesine oldukça geniş bir yapıydı. İçi de baştan sona full go go kulüplerle doluydu. Bütün kulüplerin önünde de istisnasız seksi elbiseler ya da bikini giymiş yavrular vardı. Geçtiğim her yerde kızlar bana laf atıyor, kolumdan tutup içeri davet ediyor, bazı yerlerde ise bodyguardlar tam ben geçerken sahneyi gören kırmızı perdeyi açıp bana içerideki harikulade manzaraları gösteriyorlardı. Bütün bu güzelliklerin yanında kulüplerden çalan yüksek sesli müzikler, renkli ışıklar, etrafta dolaşan yetmiş iki milletten insan, daha önce de Ninille yaşadığım harika anlar, içimden “Ben başka bir ülkeye falan gelmedim, düpedüz başka bir gezegene hatta başka bir paralel evrene geldim” dedim.
Nana’yı bir iki kez baştan sona gezdim, ama hiçbir kulübe girmedim, çünkü hem yorgundum, hemde Ninil benim şarjımı bitirmişti. Bende otele dönüp yattım ama gördüklerim beni çok etkilemişti. Mutlaka buraya geri dönecektim.
Bangkok’taki ilk günüm böyle geçti, takip eden iki gün boyunca da Ninil’le takıldık. Bot turu yaptık, Asiatique The Riverfront adlı nehir kenarındaki bir AVM’ye gittik. Orada Checkmate adlı bir restoranda yemek yedik, daha doğrusu Ninil yedi, ben pek yiyemedim yemekleri.. Bizim damak tadımıza hiç uygun değil, ama o çok mutluydu. Bir sürü fotoğraf çektirip arkadaşlarına gönderdi. Onun çevresinde itibarlı bir yer olduğu belliydi. Bir de Siam Paragon adlı AVM’ye götürdü beni. Oradan bir çanta ve parfüm aldırdı..
Bu arada Ninil’in benimle ilgili niyetinin oldukça ciddi olduğunu fark ettim. Zaten iyice sevgili moduna da girmiştik. Ben tapınakları, tarihi yerleri görmek istiyordum ancak o beni AVM’lere, restoranlara falan götürüyordu. Ayrıca beni hiç yalnız bırakmıyordu. Nana’ya falan hiç gidemedim. Bangkok’ta zamanım azalmıştı, biraz sıkılmıştım açıkçası.. Neyse o gün akşama doğru beklediğim fırsat elime geçti. Benden almamı istediği, biraz pahalı bir elbiseyi almayınca, aramız biraz bozuldu. Bende o gece yalnız takılmak istediğimi söyledim ve ayrıldık.
Artık özgürdüm, hemen kendimi Nana Plaza‘ya attım. Giriş katındaki Bangkok Bunnies adlı kulübe girdim ve sahnenin önündeki bir masaya oturdum. Sahne bikinili yavrularla doluydu, ara ara bikini üstünü çıkarıp üstsüz olarak dans ediyorlardı, enfes bir manzaraydı. Ben kızlardan beğendiğim bir tanesine 100 baht bahşiş verdim, sadece 8 TL ama kız hemen benim bulunduğum tarafa doğru döndü ve bana bakıp gülümseyerek dans etmeye başladı. Bende kızı masama davet ettim, bunun için kıza 150 bahtlık bir ladydrink ısmarlamanız gerekiyor, sadece 12 TL, Starbucks’ta bir kahve parası, bebek gibi hatunu masanıza gönderiyorlar, şaka gibi gerçekten. Üstelik kızlarda çok rahat.. Kucağınıza oturuyorlar, dudak dudağa öpüşüyorsunuz falan, neyse vakitler ilerledi. Masaya kızların biri gidiyor, biri geliyordu, en sonunda sahnede onu gördüm.. Beyaz tenli, busty diye tabir edilen, yani Türkçesi balık etli, dolgun göğüslü, çok hoş bir hatundu. Saçına da 1970’lerin tarzında renkli bir eşarp dolamıştı ki, kadınlarda en beğendiğim aksesuarlardan biridir. Hemen masama çağırıp içecek ısmarladım, bahşiş verdim. Tabi o da bu jestlerimi karşılıksız bırakmadı, kararımı vermiştim. Onu dışarı çıkaracaktım, 3500 baht kız için, 700 bahtta barfine ödedim. Saat üçe geliyordu, kulüpten çıkıp taksiyle otele gittik. Ninil mazide kalmıştı artık, hatun bana harika bir gece ve tabii sabah yaşattı. Neyse kızı gönderip biraz daha uyuduktan sonra kalktım. Duş alıp kahvaltı yapmak için dışarı çıktım, Bangkok’ta son günümdü. Ninil’i aramak içimden gelmiyordu. Bende o gün tapınakları gezmeye karar verdim, otele dönüp resepsiyondan beni gezdirmesi için bir taksici ayarlamalarını rica ettim.
Sanırım 100 TL civarı bir paraya bana bir taksici ayarladılar ayarlamasına ama ben hayatımda bu kadar fırıldak bir adam görmedim. Tapınaklara gidiyoruz, bana her on dakikada bir seni masaj salonuna götüreyim mi diyordu. En sonunda dayanamadım. Ben üç gündür o işi yapıyorum, yoruldum artık, bugün tapınak gezmek istiyorum dedim. Bu sefer ne yapsa beğenirsiniz, cebinden kuvvetle muhtemel cinsel gücü artırıcı bir ilaç çıkarıp bana satmayı teklif etti. Neyse, o gün Grand Palace, Wat Pho ve Wat Traimit adlı tapınaklara gittik.
Özellikle Grand Palace mükemmeldi, hayatımda şimdiye kadar gördüğüm en güzel yapıydı diyebilirim, Wat Pho’nun da mistik Uzakdoğu filmlerindekine benzeyen bahçesi çok hoşuma gitti. Bangkok’a yolunuz düşerse mutlaka ama mutlaka bu iki yeri görün, hararetle tavsiye ediyorum.
Seyahatimin Bangkok kısmı bitmişti. sırada Kamboçya vardı, ertesi gün erkenden kalkıp havaalanına gittim ve uçağa bindim, kırk dakikalık kısa bir uçuştan sonra, Siem Reap’a geldim. Burada dört gün geçirdim, ancak herhangi bir aksiyona girmediğim için bu kısmı çabuk geçeceğim. Gündüzleri Angkor tapınaklarını gezdim. Gerçekten büyüleyici bir deneyimdi benim için.. Kendimi Indiana Jones filmlerinde gibi hissettim. Burayı da görmenizi hararetle tavsiye ediyorum, ben kesinlikle tekrar geleceğim zaten. Akşamları da şehir merkezindeki Pub Street ve Night Bazaar’da geçirdim. Burada aksiyona girmedim demiştim ama dört gün boyunca bu yönde inanılmaz bir baskı 🙂 yaşadım. Ben tek başıma geziyordum, görüntü olarak da, sarışın ve renkli gözlü olduğum için, klasik bir batılı turist görünümüm vardı. Giyimim kuşamımdan, saatimden vs. de sırt çantalı turist olmadığım belli oluyordu. Yani o malum işler için potansiyel müşteriydim. Neredeyse adım attığım her yerde, bir yandan tuk tuk sürücüleri, bir yandan da masaj salonlarında çalışan kızlar hiç rahat vermediler bana. Özellikle tuk tuk sürücüleri, kalabalığın içinde bağıra bağıra, tuk tuk sör, ardından body masaj, ladies, en sonunda da bum bum diye bana sesleniyorlardı. İş o raddeye gelmişti ki, geçtiğim yerlerde otomatikman gürültü ve hareketlenmeler meydana geliyordu. Ömrümde böyle bir ilgi görmemiştim, kendimi Tarkan gibi hissediyordum, ama tüm ısrarlara rağmen, ne bileyim sonuçta burası Kamboçya, bir Tayland değil, pek güvenemedim, bir de zaten bundan sonraki durağım Pattaya’ydı, hiç o işlere girmedim o yüzden.
Siem Reap dönüşü Bangkok’tan otobüsle Pattaya’ya geldim. Burada toplam dokuz gün geçirdim, kaplan ve timsah fotoğrafı çektirmek için gittiğim, The Million Years Stone Park dışında hiçbir turistik aktivitem olmadı, tamamen gece hayatı, Walking Street’teki go go barlarına takıldım. Genelde kızları short time alıyordum, sadece tek bir kızı long time çıkarmıştım o da çok neşeli ve beni eğlendirdiği için, sonra hariçten de görüşmeye başladık. Diskolara falan gidip dans ediyorduk. Bence böylesi, ilk başta yaptığım gibi direk sevgili olayına girmekten daha mantıklıydı çünkü kızı aradığımda geliyor, aramadığımda, başka kızlarla takılmak istediğimde de hiç ısrar etmiyordu. Beraberken de bir sevgilinin sıcaklığını ve romantizmini yaşatıyordu bana. Parasını veriyordum tabii ki, öbür türlü para vermiyorsunuz ama onunda başka masrafları oluyor, hediyeydi, lüks restorandı derken neredeyse aynı kapıya çıkıyordu. Birde Ninil’le beraberken gezeceğimiz yerleri falan o belirliyordu, bu kız ise sen nereye gitmek istersen ben oraya giderim modundaydı.
Pattaya’yı da çok beğenmiştim, Bangkok’un trafiği ve keşmekeşi yoktu, çok sakin ve huzurlu bir atmosferi vardı. Böyle böyle dokuz gün geçti ve gitme vakti geldi, son günü yine aynı kızla geçirdim. Sarılıp vedalaştık, tekrar geleceğim diye söz verdim, geri dönmenin bu kadar zor olacağını asla tahmin etmezdim. Uçağım Doha’ya indi, bende İstanbul uçağının kapı numarasını öğrenmek için elektronik panoya gittim, orada Bangkok uçağının kapı numarasını görünce içimden “Allah’ım, ne olurdu sanki şu uçağa binip tekrar Bangkok’a geri dönseydim” dedim ama yapacak bir şey yoktu, İstanbul uçağının kapısına doğru ağır adımlarla yürümeye başladım.
Evet seyahatim böyle geçti değerli arkadaşlar, beklentilerimin çok üzerinde, çok harika şeyler yaşadığım bir seyahat oldu. Tayland’ı o kadar çok sevmiştim ki, kendimi dört ay sonra tekrar orada buldum, bu da diğer bir yazının konusu. Daha nice yazıda tekrar görüşmek dileğiyle…
TAYLAND (BANGKOK-PATTAYA) – KAMBOÇYA SEYAHATİM; TEMMUZ 2016 adlı yazıyı yazan Sn. monoblaine34 beye tüm Asya Rehberi ekibi ve müdavimleri adına teşekkür ederiz.
PATTAYA – SEKİZ GECE; KASIM 2016 (PART 2)
Çok güzel tatil olmuş sizin için.. 🙂
Yalnız güzelim sitenin,sanırım son günleri.. bu kadar durgunluk hayra-alamet değil bence.. inşallah eski bir sürü yazının döndüğü, yorumların devamlı döndüğü zamanlara geri döneriz..
Saygılar bol Tayland’lı günler..
Çok teşekkür ederim, gerçekten çok güzel bir tatildi. Site hakkındaki düşüncelerinize bende katılıyorum, inşallah içeriği daha da genişleyerek devam eder. Selamlar 🙂
Öncelikle anlatımınız çok iyidi. Bir solukta okudum diyebilirim. Tayland müdavimleri için bir aşktır bir tutkudur. Bu yüzdendir ki sizde ikinci kez gitmeyi planlamışsınız. Bir sonraki seyehatinizin anılarınıda dinlemek isteriz. Paylaşımınız için teşekkür ederim
Sevgili Serdar eskisi gibi olmasını bizdr isteriz. Ancak maalesef insanlar sadece ihtiyaçları olduğunda buraya geliyorlar
Çok teşekkür ederim, artık benim için de Tayland bir aşk ve tutku haline geldi, inşallah önümüzdeki yıl bi aksilik olmazsa yine iki kez daha gitmeyi planlıyorum. Şu an uçak biletleri çok yüksek, THY 2500, Qatar vs. 2000 civarında seyrediyor, biraz düşse alıcam hemen. Diğer seyahatimin yazısını da en kısa zamanda göndereceğim. Selamlar 🙂
Biletler konusunda aceleci olmayalım. Illaki bir kampanya gelecek. Zaten kampanya geldiğinde sitemizde duyuruyoruz . Bizi takip ederseniz haberiniz olacaktır. Dolar bu seviyeye gelmişken eski kampanyaşarın 200-250 tl üstü ideal fiyat olarak düşünülebilir. Ben ilk defa 2012 de üniversite yıllarımdan itibaren hayallerini kurduğum ama imkanlar dahilinde gerçekleştiremediğim taylanda gitme hayalini gerçekleştirmiş ets tur ile 1 haftalık bir programla önce bangkok akabinde pattaya’ya gitmiştim. İlk yurtdışı seyehatim bir uzakdoğu ülkesine idi. Açıkçası bir daha kesinkilke gidemem düşüncesi hakimdi ilk gittiğimde ve geldikten sonra. Çok iyi hatıtlatım 2012 de akşam yemeğini yemek için turdaki bir grupla Cüneyt’in Pattaya’daki mekanı olan Anatolia Restaranta gitmiştik. Daha sonra oranın müdavimleri okduğunu öğrendiğim bir masada türk arkadaşlar vardı. Muhabbet başlamıştı. Beni genç gören Bursa’lı bir abimiz ilk mi diye sordu. Bende anlatmaya başladım. Bu sevginin nasıl başladığı ve seneler sonra nasıl gerçekleştirdiğimi. Tebessümle beni dinliyordu. Sözlerimi bitirirken hayallerimi gerçekleştirdiğimi bir daha kesinlikle gelme şansımın olmayacağını söylemiştim. Adamın söyledikleri dün gibi aklımda. Benim buraya 16. gelişim. Tayland bir aşktır. Bir kere buraya geldiysen bu sözümü sakın unutma daha defalarca buraya geleceksin demişti. Sonrasında defalarca giden biri olarak o gün Bursa’lı abimin söylediklerini daha iyi anlıyorum. Tayland bir aşktır her sözü geçtiğinde insanın yüzünde bir tebessüm oluşturan içinde bir sıcaklığa neden olan muhabbet ettikçe anılarını canlandıran tekrar ve tekrar gitme hissi uyandıran. Onbinlerce kilometre uzakta seni evindeymişsin gibi rahat hissettiren bambaşka bir yerdir Tayland